Usta yazar Cihan Aktaş Esenler’in kuruluşunu anlattığı Rüzgârla İyi Geçinmek isimli çalışması göçle yoğrulan, biraz çileli ve yüzyıllara yayılan bir hikaye bu. İlk ismi Faziletler Tepesi olan 1970’lerden önce Rüzgarlı Tepe olarak Esenler’in biyografisini tebessümle okuyacaksınız.
Faziletler Tepesi’nden Esenlere bir ilçenin çok yönlü hikayesini anlatıyorsunuz yeni kitabınız Rüzgarla İyi Geçinmek’te. Bu kitabı yazma fikri nasıl oluştu? Benim için ya da okur için sürpriz bir kitap olabilir. Sizin için de öyle mi?
Sevgili Hale, benim için de beklenmedik bir şekilde gündemime giren, dolayısıyla heyecanlı bir çalışma oldu bu kitap. Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, Şehir Tutulması isimli kitabımı okumuş ve Belediye Başkan Yardımcısı Haşan Taşçı’ya, “Cihan Hanıma Esenler’in kuruluş hikayesini yazdıralım” demiş. Hasan Bey de beni aradı.
Bir belediye başkanının ilçesi üzerine hikaye temelli bir kitap tasarısı çok anlamlıydı, birkaç yıl ayırmaya değeceğini düşündüm. Türkiye’de alanında öncü bir kurum olan Şehir Düşünce Merkezi’nin desteğiyle saha çalışmasını gerçekleştirecektim. Bir plan hazırladım ve 2016’nın Kasım ayında saha çalışmalarına başladım. İki yıla yakın bir süre içinde ilk kitap tamamlandı.
Bu ilk kitap Esenler’in ilçe olduğu ve Bayrampaşa Otogarı’nın açıldığı 1993-94 yıllarında noktalanıyor. Bir ekip çalışması gerçekleştirdiğimizi de belirtmeliyim. Kitabın ana hatlarının şekillenmesinde emeği geçen Asım Öze, saha çalışmasında yanımda olan Belgin Behiye Turgut’a, editörüm Mustafa Zahid Ergün’e, basım sürecinin güçlükleriyle baş etmeye çalışan Çağlar Mesci’ye teşekkür borçluyum. Röportaj yaptığım, bana evlerinin ve iş yerlerinin kapılarım açan ve tecrübelerini paylaşan Esenler halkına da gönülden teşekkür ediyorum.
Esenler’i ne kadar biliyordunuz öncesinde? Bu araştırma ve yazma çalışmasının size en büyük hediyesi ne oldu?
Birkaç yıl önce bir cumartesi günü Merkez Camii önünde bir kitap imza programına katılmıştım. Karşımda bulunan caddede akan kalabalık ve kalabalık içinde de genç nüfus dikkatimi çekmişti. Kültürel kurumlarda ve çarşıda da kadınların faaliyetleri belirgindi.
İstanbul’da denizi hiç görmemiş on binlerce kadın var. Esenler Belediyesi denizi hiç görmemiş kadınlara Boğaz turu yaptırmasıyla da aklımda bir yer tutuyordu. Zihin konforu her zaman kitaplarla bozulmuyor, bir yerleşimin hususiyetlerini kavramaya çalışmak benim için yoğun bir atölye çalışması anlamına geldi.
Şehircilik meselelerini imar mevzuatı boşlukları üzerinden yeniden düşünme fırsatı buldum bu çalışmayla. Mübadillerin hüzünlü ve derslerle dolu hikayelerini ikinci kuşaktan dinlerken bir yurt sahibi olmanın anlamı üzerine yeniden düşündüm. Anadolu göçmenlerinin çileli yerleşme süreçleri, merkezin sağırlığına rağmen sergiledikleri haysiyetli yerleşme mücadelesi bütün boyutlarıyla yeterince farkedilmiş değil henüz.
“Sanki yıllardır eksikliğini hissettiğim canlı bir kitaptı” diye bahsediyorsunuz Rüzgarla İyi Geçinmekten. Bu canlılığı neye borçlu bu kitap?
Esenler her zaman merkezi tahkim eden bir role sahip olmuş. Arka planında bulunan iki Rum köyünden biri olan Avas, Osmanlı çağında suyollarım denetlemekle görevliymiş. İki Rum köyünden diğeri, Litros ise sefere giden orduya malzeme tedarik ediyormuş. Osmanlının son dönemlerinde dağılan hemen her beldeden göç alıyor, bu göçü Anadolu göçü takip ediyor. Bu itibarla bir tür “Osmanlı ahalisi” barındırdığı söylenebilir.
İlçenin çok farklı diyarlardan aldığı göçün bünyesinde oluşturduğu hususiyetleri anlamaya çalıştım. Buradan, hem Esenlerle hem de benzeri göç alan beldelerle ilgili önyargıları kıracak hangi sonuçlara ulaşacağımı merak ediyordum.
Şehrin merkezinin ilgilenmediği köy göç alırken kuralsızlığın sorunlarını da kendi çabalarıyla çözümlemeye çalışmış. Evinden kovulan Anadolu delikanlısı, değerleri nedeniyle göçe mecbur kalan Yugoslavya Müslümanı orada sükunete kavuşmuş. Köyden göçen kadının kendi evinin inşasını oda oda denetleyerek, malzemeyi seçerek sürdürdüğü yerde hayat farklı akıyor.
Göç, Esenler’in asli unsurlarından. Siz de kitapta göç ve medeniyet arasında değerli bir ilişki kuruyorsunuz. Bu ilişkinin temel unsurları neler?
Göç tüketilmiş veya sıfır noktasına çekilmiş şartlarda gerçekleşiyor genellikle, yola düşen insanın çevre baskısından bağımsız olarak kendini, yeteneklerini yeniden keşfetmesi beklenebilir.
Eklemleri kilitleyen kireçlenmeden kurtarıyor göç, bir de öteki açıdan görme kapıları, pencereleri açıyor. Göç elbette özlem ve korkuyla ilgili hastalıklara da yol açabilir. Bu yüzden de göç edilen yerde farklı dinamikler bir araya gelip zorunlu bir dayanışmayla hayat şartlarını yeniden ele alıyorlar.
O kadar yalın aynı zamanda yabancılık duyurtan şartlar altında başlıyorlar ki yerleşmeye, yeni bir muaşerete mecbur hissediyorlar kendilerini.
Yüzyıllar öncesindeki ismi Faziletler Tepesi imiş. Neden böyle isimlendirilmiş? O günden bugüne ulaşan ne olmuş?
Bizans dönemi atıflarında ‘Aretai’ kelimesiyle ifade ediliyor “fazilet” nitelemesi. Çeşitli yolların konaklama alanında olması, konukseverlik özelliğini getiriyor akla. Bayrampaşa Otogarı’nın zamanla Esenler Otogarı olarak tanınmasının bir anlamı var. Yapısal sorunlarında kuralsızlığın bütün istismarları yanı sıra göçe açıklığının da payı olduğu muhakkak..
Komşuluk dayanışması, yeniden kuruluş sürecinde de kendini gösteriyor. İnsanlar imece usulü yapıyorlar evlerini. Kapı kilitlemeye gerek duyulmayan dönemler sözünü ettiğim… Merkezin hizmetlerinden yoksunluğun sıkıntılarına rağmen göçmenler dayanışma ve güvenle mahallelerini geliştiriyorlar. Su kanallarım kendileri açıyor, elektrik direklerini kendileri dikiyorlar.
O kadar eski olmayan Litros ve Avas’tan peki?
Kuruluş hikayeleri, zeminin tabiatına saygılı yerleşmeleri ortaya koyuyordu, sonra her şey birdenbire çığırından çıktı rüzgarlı tepede. Yapılaşma yüzünden eski esintilerinden yoksunlaştı ilçe.
Rüzgarı geri çağırmak nasıl mümkün olabilir?
Güncel sorunların nasıl çözümlenebileceğini bir başka ciltte ele alacağım.
Hale Kaplan Öz-Star Kitap
Faziletler Tepesi’nden Esenler’e bir ilçenin biyografisi