Yeni yılbaşı kurumların defterlerini kapatacağı, mali tablolarını çıkartacağı ve vergiden kaçınma dönemidir. Ardından, genel kurullar ve vergi beyan dönemleri başlar. Genel kurullarda tartışılan konulardan biri, vergi yasal yükümlülük karşılığı ve vergi sonrası dağıtılabilir net kazanç oluyor.
Ayrıca, geçmiş dönemlerde ödenen vergi cezaları da denetim kurulu raporlarında yer alıyor ve tartışılıyor. Bu cezaların bir kısmı yöneticilerin iradesi dışında meydana gelmekte iken, bir kısmı da yöneticilerin vergiden kaçınayım derken hatalı yaptıkları işlemleri sonucu ortaya çıkıyor.
Mükelleflerin vergi suçu veya cezaları ile muhatap olmamaları için, sorumlulukları kadar, kanunların kendilerine verdiği bir hak olan “vergiden kaçınma” konusunu da doğru kavramaları ve yararlanmaları gerekiyor.
Vergi kaçakçılığı, vergi ve yükümlülüklerin vergi kanunlarına aykırı olarak kısmen veya tamamen yerine getirilmemesi olarak tanımlanıyor. Vergiden kaçınma ise, vergi kanunlarına aykırı hareket etmeksizin bireylerin vergi yükünden kısmen kurtulması veya daha az vergi ödemeleri anlamına geliyor.
Dikkat edileceği üzere, vergi kaçakçılığı yasa dışı bir davranışken, vergiden kaçınma yasalar çerçevesinde mükelleflere tanınan kanuni haklardan yararlanmanın bir sonucunu ifade ediyor.
Kamunun, finansman teminine yönelik vergi olarak koyduğu bu kaynaklar, mükelleflerden kanun ile karşılıksız ve cebren alınıyor. Bu durumun kimi zaman mükellefler üzerinde bir baskı oluşturması, kimi zaman da vergi yüklerini ağırlaştırması nedeniyle bu yükü azaltmak için, vergiden kaçınma yerine vergi kaçırma yoluna gidebiliyor.
Mükelleflerce izlenen bu yol, kayıt dişiliği artırmanın ötesinde ülke ekonomisine de ciddi zararlar verebiliyor. Dünya genelinde vergi kaçakçılığı ile uzun bir süredir mücadele ediliyor.
Son dönemlerde vergi kaçakçılığı ile mücadelenin yanı sıra, vergiden kaçınmanın sınırlandırılmasına ilişkin çalışmalar da yürütülüyor ve konuya ilişkin eylem planları hazırlanıyor.
Vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınma kavramlarının birbirine yaklaştığı, aradaki farkın belirsiz hale dönüşmesi ile ilgili olarak literatürde vergiden kaçınma kavramı ile ilgili olarak farklı ülkelerde, farklı sıfatlar kullanılabilmekte ya da farklı tanımlamalar yapılabilmektedir.
AB’ye üye devletlerde ise bazı vergiden kaçınma türleri vergi mahkemeleri tarafından yasal olarak kabul edilirken, bazıları da yasal olarak kabul edilemiyor.
Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan en son stratejik plana göre, kayıtlı ekonomiyi genişletmek ve mali suçları azaltmak, planın en önemli amacı olarak öne çıkıyor. Söz konusu plana göre, kayıt dışı ekonomi ile mücadele kapsamında, kayıtdışılığı caydıran, kamuya olan güveni artıran düzenlemeler yaparak denetim faaliyetlerinde etkinlik amaçlanıyor. Nitekim son dönemde, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun tek bir kanun haline getirilerek sadeleştirilmesine yönelik atılan adımlar ile elektronik ticarette vergi kaybını önlemek amacıyla yapılan çalışmalar bu duruma örnek oluşturuyor.
Mükellef grupları veya sektörlere göre vergi kaçırmanın çok çeşitli nedenleri olmakla birlikte, kaçırma nedenleri özetle aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Geçmişten günümüze ağır cezayı gerektiren fiiller arasında yer alan vergi suçu veya kaçakçılığı çeşitli şekillerde işlenebiliyor.
Bunların başında ise:
Bu da mevzuatımızda, vergi kaçakçılığı/suçu olarak tanımlanıyor. Vergi kaçakçılığı suçuna ilişkin yaptırımlar, Vergi Usul Kanunu’muzda düzenlenmiş olup, çok ağır para ve hürriyeti bağlayıcı cezaları bulunuyor.
Vergiden kaçınma, vergi kanunlarına aykırı hareket etmeksizin bireylerin vergi yükümlülüğünden kısmen kurtulması olarak tanımlanıyor. Dikkat edileceği üzere vergiden kaçınma, mükellefin vergisel yükümlülüklerini kanunlara uygun bir şekilde azaltması durumunda mümkün olabiliyor. Bu nedenle, vergiden kaçınma yasal olarak herhangi bir suç oluşturmaz ve bundan dolayı vergi kanunlarımızda vergiden kaçınma ile ilgili cezalandırmayı hedefleyen hükümler de bulunmuyor.
Vergiden kaçınma, daha çok vergi erteleme yöntemlerinde yoğunlaşmakta. Diğer bir ifadeyle, bugünkü bir paranın yarınki bir paradan daha değerli olduğu kavramına dayalıdır. Böylece, gelecekte ödenen vergiler, bugün ödenen vergilerden daha az maliyetli olduğundan daha çok tercih ediliyor.
Genel olarak mükellefler, vergi avantajlarından yararlanmak yoluyla vergiden kaçınabiliyor. Bu şekilde vergi yüklerini düşük tutmak ve sermaye birikimini arttırmak amacıyla hareket eden mükellefler, vergi avantajlarından yararlanarak yasal yollarla vergiden kaçınabiliyor.
Vergiden kaçınmada, vergi kaçırmada olduğu gibi mükellef grupları ve sektörlere göre değişiklik gösterebiliyor. Başlıca vergiden kaçınma yollarını aşağıdaki gibi “genel” ve “sektörel” olarak sıralamak mümkün.
Vergi kaybını asgari seviyeye indirerek vergi gelirini artırmak amacıyla ülkelerin, gelecekte vergi kaçakçılığı ile mücadelenin yanı sıra vergiden kaçınmanın sınırlandırılmasına ilişkin önemli adımlar atacağı hususu açıktır.
Bazı devletler, bütçelenen vergi gelirlerini toplayamadığında, vergi yükü milyonlarca işçi ve memurun ücret gelirleri üzerinde yoğunlaşıyor. Ülkemizde de bu durum çok yaygın. Bundandır ki, beklenen vergi gelirleri temin edilemeyince sık sık vergi mevzuatlarına başvuruluyor. Bu da vergi adaletini zedelediği gibi, çeşitli tenkit veya tepkilere yol açabiliyor.
Önemli olan, vergiden kaçınmaya yönelirken vergi kaçırmaya bulaşmamaktır. Yani, bazı vergiden kaçınma hakları kullanılırken bunun sınırlarını ve kurallarını çok iyi bilip hata yapmamak veya sınırları aşmamak gerekiyor. Daha da ötesi bazı avantajları da alışkanlığa dönüştürmemek lazım.
Genel kaçınma yolları:
KOBİ düzeyindeki imalatçı şirketlerin birleşmesi halinde üç yıl boyunca birleşme sonrası elde edilen kazançları üzerinden alınacak kurumlar vergisinin yüzde 75 oranında istisna hakkını kullanmak. Zararlı bir şirketi satın alarak birleşme sonrası devreden zararları kullanmak.
İştirak halinde ise:
Tamamı yasalar çerçevesinde olan yukarıdaki avantajları veya imkânları çoğaltmak veya bunları detaylandırmak mümkün. Ancak, bu köşede konunun ana hatlarını vermeye çalışıyoruz. Vergi kanunlarımız çok karışık, çeşitli ve sürekli değişikliğe uğradığından, bırakınız vergi mükelleflerini, vergi danışmanlarının bile mevzuatın tamamını günü gününe doğru ve hatasız takip etmesi çok zor oluyor.
Bu yöndeki uygulamalar, vergi mevzuatının karmaşık ve içinden çıkılmaz hale gelmesinde büyük rol oynuyor. Konumuz kapsamında, “vergiden kaçınma” olarak yukarıda sıraladığımız birkaç konuyu okurların dikkatine sunmak için örneklerle detaylandırmak gerekiyor.
Vergi kanunlarında düzenlenen istisna ve muafiyetlerden yararlanmak:
İki yıldan fazla şirket aktifinde kalan gayrimenkul satışında elde edilen kârların yüzde 50’si kurumlar vergisinden, satışın tamamı ise KDV’den istisnadır, örneğin, aktifte 1.000.000 TL değerinde kayıtlı fabrika binası 5.000.000 TL’ye satılıyor.
Bu satış sonucu 4.000.000 TL kurum kazancı çıkıyor. Sermaye yedeklerine atılacak bu kazancın yüzde 50’si olan 2.000.000 TL en geç beş yıl içerisinde sermayeye ilave edilmek koşuluyla kurumlar vergisinden istisna olup, kalan yüzde 50’si olan 2.000.000 TL kurumlar vergisine tabi oluyor.
Bu durumda 800.000 TL yerine sadece 400.000 TL ödeniyor; 400.000 TL kurumlar vergisi ise ödenmemiş oluyor.
Spor kulüplerine yapılan sponsorluk harcamalarının, amatör spor dallarında tamamının, profesyonel spor dallarında ise yüzde 50’sinin vergi matrahından indirilmesine olanak sağlanmış bulunuluyor, örneğin, profesyonel spor kulübüne sponsorluk yapan bir kurumlar vergisi mükellefi yaptığı 100 bin TL’lik ödemenin ancak yarısını vergi matrahından düşebilir.
Bunun anlamı, (50.000 x 0,20=) 10 bin TL daha az vergi ödeyecek olup, kasasından çıkan paranın yüzde 10’unu geri almış sayılıyor.
Aynı mükellef amatör spor kulübüne aynı miktarda ödemede bulunacak ise (100.000 x 0.20=) 20 bin TL daha az vergi ödeyerek, kasasından çıkan paranın yüzde 20’sini geri almış sayılıyor.
Ticari bir alacağın çeşitli nedenlerle tahsili mümkün olmaz veya şüpheli hale gelmiş ise, dava açmak suretiyle hukuki takibat başlatılır. Hukuki takibatın başlatılması halinde, takibe uğrayan şüpheli alacak kadar şüpheli alacak karşılığı ayırmak suretiyle, tamamı tahsil edilinceye kadar giderleştirilmiş oluyor.
İleride tahsil edilince tekrar gelir yazılıyor. Örneğin, 100.000 TL ticari alacağın şüpheli, hale gelmesi ve alacak davası açılması halinde, şüpheli hale gelen 100.000 TL’nin tamamı şüpheli alacak karşılığı hesabına aktarılarak giderleştiriliyor. Bu durumda vergi matrahı 100.000 TL azalacağından bunun vergi yükü olan 20.000 TL davanın sürecine göre ertelenmiş oluyor.
Uzun yıllardır uygulanmakta olan, gelir/kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere “geçici vergi” uygulaması bulunuyor. Yıl içerisinde üçer aylık dönemler halinde ve yılda dört defa kazançlar üzerinden geçici vergi ödeniyor. Yıl içerisinde beyan edilen ve ödenen geçici vergiler yıllık (asıl) beyanlardan mahsup ediliyor.
Vergi mevzuatımıza göre, yıl içerisinde beyan edilen geçici vergiler yılsonunda beyan edilen asıl vergi ile arasında yüzde 10’dan fazla bir fark tespit edilirse bu durum inceleme sebebi oluyor. Şayet, bu fark yüzde 10’dan az ise ı incelemeye gerek duyulmuyor. Çünkü yüzde 10’dan daha az bir hata veya yanılmayı idare makul karşılıyor. Ancak, bu durumu bir hak olarak algılayıp veya alışkanlık yapıp düşük beyanda bulunulmamalı.
Vergi direncini kırmak, vergi bilincini geliştirmek, kısmen de olsa vergi adaletini sağlamak için, vergisini ödeyen mükelleflerin de bazen ödüllendirilmesinde fayda var. En son yapılan bir başka düzenlemeyle, “uyumlu” (düzgün) mükelleflere hesaplanan vergi üzerinden yüzde 5 indirimli gelir ve kurumlar vergisi hakkı tanındı. Bununla, uyumlu ve uyumsuz mükellefler arasındaki farkı ödüllendirmek ve mükellefleri bazı yanlış alışkanlıklardan uzaklaştırmak amaçlanıyor.
Finansman sıkıntısı çeken kurumlanıl, aktiflerinde kayıtlı gayrimenkullerini “sat kirala-geri al” yöntemi ile herhangi bir leasing şirketine satmaları sonrasında geri alınması sonucu doğan kazanç kurumlar vergisinden, satışın tamamı ise KDV’den istisnadır, örneğin, şirketin aktifinde 1.000. 000 TL değerinde kayıtlı bir fabrika binası, leasing şirketinin ekspertiz değeri 5.000. 000 TL olarak değerlendiriliyor.
Şirket, fabrika binasını 5.000.000 TL üzerinden leasing şirketine fatura ediyor ve bu tular üzerinden kredi temin ediyor. İlgili satış sonucu oluşan 4.000.000 TL kurum kazancı kurumlar vergisi ve KDV’den istisna olarak vergilendirilmiyor.
Sözleşme (borcun bitimi) sonrası, leasing şirketinden geri alınacak fabrika binası bu kez, ilgili tarihteki değerleme üzerinden şirkete geri verilecek. İlgili gayrimenkulün değeri tekrar tespit edilecek olup, geri alma değerinin ise 8.000.000 TL olduğunu varsayalım.
Bu durumda, geri dönüşümden oluşan 3.000. 000 TL kazanç da yine kurumlar vergisi ve KDV’den istisna olarak fabrika ilk sahibi olan firmaya geri devredilecek. Fabrika sahibi kurum ise, fabrika binasını 8.000.000 TL değerinde aktifine kaydetme hakkına sahip oluyor. Diğer bir ifadeyle, bu işlem başından sonuna kadar vergisiz bir teslime tabi olduğundan, oluşan 7.000.000 TL’lik değer artışı da vergisiz oluyor.
İmalatçı olmaları koşuluyla birleşen KOBİ’ler için birleşme sonrası elde ettikleri kazançların kurumlar vergisinin yüzde 75’i üç yıl süre ile istisnadır, örneğin, tekstil imalatı faaliyetinde bulunan (A) ve (B) unvanlı iki KOBİ’nin birleşmesi sonrası, kurum kazancının 1.500.000 TL olduğunu varsayalım. Bunun 500.000 TL’si imalat dışındaki diğer faaliyetlerden elde edilmiş, kalan 1.000.000 TL’si ise imalat faaliyetinde elde edilmiş olsun. 1.000.000 TL kazancın bu yöntemle ödenecek kurumlar vergisi (yüzde 75 indirimli) 50.000 TL. toplamda ise 150.000 TL vergi ödenmiş oluyor.
Şirketlerin aktifinde kayıtlı amortismana tabi iktisadi kıymetin satılmasından elde edilen kâr, o yılın matrahına ilave edilmek yerine, üç yıl içerisinde aynı türden bir aracın satın alınması koşuluyla “yenileme fonu” hesabına aktarılarak ilgili vergi ertelenmiş oluyor.
Örneğin, şirketin aktifinde, amortismanları ayrıldıktan sonra net değeri 250.000 TL olan beş adet aracını 500.000 TL’ye satıyor. Satış sonucu 250.000 TL kazanç elde ediliyor. Bu kazancın vergi maliyeti ise 50.000 TL oluyor. Oysa, bu şirket elde edilen 250.000 TL’yi bir yönetim kurulu kararı ile en geç üç yıl içerisinde aynı tür aracı satın alması koşuluyla “yenileme fonu” hesabında tutması halinde hiç vergi ödemiyor.
Ülkemizde, vergiden kaçınmayı zorlayarak vergiden kaçma meyli olan mükelleflerin durumu, özellikle KDV uygulaması başladığından beri önemli bir konu olarak idarenin de gündeminde yer alıyor. Bunun nedeni ise, KDV oranının yüksekliği veya KDV’nin bir yük olarak görülmesi.
Oysa, KDV mükellef için bir yük değil bir sorumluluk olup, satıcıya ödenip alıcıdan alınmasıdır. Buna rağmen, birçok sektörde değişik indirimli KDV oranı uygulaması da bulunuyor. Otuz yılı aşkın bir süredir ülkemizde uygulanmakta olan KDV sistemi, uygulama açısından beklenen sonucu vermiş değil. Tarafların memnun olmadığını ve şikayetçi olduklarını Maliye Bakanı da dile getiriyor ve en kısa zamanda KDV’de ciddi düzenlemelere gidileceği beklentisi bulunuyor.
Sermaye şirketlerinin borç yerine öz kaynak kullanımı özendiren bu düzenlemeyle, nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden TCMB tarafından açıklanan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın yüzde 50’sinin ilgili hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahından indirilmesine olanak sağlanıyor.
Örneğin, A şirketinin 2017 Temmuz ayında 1.000.000 TL sermaye artırımı yaptığını kabul edelim. TCMB tarafından en son belirlenen ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranını ise yüzde 16 olarak alalım. Bu veriler doğrultusunda hesaplamamız aşağıdaki şekilde olacaktır. Kurumlar Vergisi Matrahtan İndirilecek Tutar = Nakden Artırılan Sermaye Tutarı x TCMB Faiz Oranı x Süre (Ay) x İndirim oranı olacaktır. Firmanın yararlanacağı yıllık indirim tutarı aşağıdaki şekilde hesaplanır. 1.000.000 x 0.16 x yüzde 50 = 80.000 TL
Söz konusu firmanın temmuz ayında sermaye artırımı yaptığını dikkate aldığımızda yukarıda yer alan yıllık tutarın kist dönem hesaplaması aşağıdaki şekilde olacaktır. (80.000/12 ay) x 6 ay = 40.000 TL. Bu tutarın kurumlar vergisi beyannamesine (olumlu) net etkisi ise, 40.000 x yüzde 20 = 8.000 TL olacaktır.
Vergi mükelleflerinin borçları ve sorumlulukları kadar, vergi kanunlarından gelen hakları da bulunuyor. Bize göre, bu hakların en önemlisi, yasaların kendilerine tanıdığı avantajları “vergiden kaçınma” olarak kullanmalarıdır. Yapılan açıklamalarda açıkça gözleneceği üzere, vergiden kaçınmanın kanunlara aykırı herhangi bir yanı yoktur.
Bu amaçla mükellefler, çeşitli vergi uygulamalarının kendilerine olabilecek etkilerini asgariye indirebilmek amacıyla profesyonel mali müşavirlerden, danışmanlardan, uzmanlardan, vergi planlayıcıları ve muhasebecilerden yararlanmaları gerekiyor.
Son olarak, vergi kaçırmanın bir suç, vergiden kaçınmanın ise bir hak olduğu bilinerek, vergi mükelleflerinin iyi bir “vergi planlaması” alışkanlığı edinmelerinin yanı sıra, uzman mali müşavirlerden gerekli danışmanlığı alarak vergiden kaçınma ve vergi kaçırmayı birbirine karıştırmamaları ve olası haklarını kullanmaları gerekiyor.
Hem gereksiz fazla vergi ödemesinler hemde hata yaparak veya bilerek vergi kaçakçılığına meylederek ciddi cezalarla karşı karşıya kalmasınlar.
Talha Apak-Para
Vergiden kaçınmanın sektörel ve yasal yolları