İstanbul 15°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Ali Ağaoğlu: Çaresiz müteahhidin estetikle kavgası

Cumhuriyet Gazetesi’nin Pazar Eki’nde Ahmet Tulgar Ali Ağaoğlu’nu Playboy’un kurucusu Hugh Hefner ve ABD Başkanı Donald Trump ile aynı kefye koyan bir deneme kalem aldı. “Çaresiz müteahhidin estetikle kavgası” türünden ifadelerin kullanıldığı yazının tam metnini sizlere olduğu gibi aktarıyoruz.

Bir ‘estetik bozum’ ustası

Ali Ağaoğlu, dünyada Playboy’un kurucusu Hugh Hefner’le ABD Başkanı Donald Trump’ın tipik temsilcilerinden olduğu bir erkek familyasının Türkiye’nin Doğu Karadeniz dolaylarından çıkmış karşılığıdır. Bu familyanın mensuplarım ortaklaştıran özellik, estetik düşkünlüğü adına bir estetik düşmanlığı ve kendilerinde bulamadıkları estetiği yanlarına çekerek yine estetik dışı kılma arzularıdır.

Paranın satın alabileceği bütün güzelliklerin ortasındaki çaresizlikleridir üçünü de birer “estetik bozum pratisyeni” haline getiren… Pervasız bir özgüven ile çaresiz bir şefkat ihtiyacı arasında gidip gelmeleri, estetiği tahrip ve deforme etme eğilimlerinin itici gücü gibidir.

Hugh Hefner, Donald Trump tarzı bir erkek familyası bir yerlerde zuhur etmiş olmalı. Sanki Ali Ağaoğlu da bu familyanın Doğu Karadeniz dolaylarından bir mensubu.

Birinin bir açıdan birine, diğerinin bir başka açıdan bir diğerine tesadüfi benzerliklerinden yola çıkmıyorum burada bu özgün erkek familyasının fertlerini saptarken… Evet, birinin zamparalığı, diğerinin ise önceki işi, Ali Ağaoğlu ile benzerlik kurduruyor insana.

Ama diğer taraftan da işte öncekilerden biri önemli ve dönemi itibarıyla devrimci denilebilecek bir yayıncıydı esasen; diğeri de inşaatçılıktan ve gayrimenkul satışından kazandı parayı evet Ali Ağaoğlu gibi, ama şimdi de Amerika Birleşik Devletleri başkanı… Bu arada Türkiye’de siyasetin meşrebi hâlâ ABD’deki kadar geniş değil demek ki ya da kapitalizm, devletten bağımsızlaşıp arkadan dolanarak gelip devlete esas sahibi olarak el koyacak güçte değil henüz.

Neyse, siyasete girmeyelim şimdi!..

Evet, zorlasam daha nicelerini katabileceğim bu familyanın mensuplarını ortaklaştıran esas özellik, aslında estetiğe olan ilgileri, düşkünlükleridir.

Aman ha, kendi üzerlerinde bulunmuş ya da denenmiş bir estetik gibi anlaşılmasın bu sakın! Ona estetik de denmez zaten, formda erkek mizamplisi, renkte pas turuncusu o saçlara, o solaryum kaşarı tenlere, botoks ütülü gözaltlarına!..

‘Altın oran’ın estetik boşunalığı

Onların estetikle ilişkisi, kendilerine dışsal bir şeye el koyma, sahip olma, köleleştirme ya da aynen post-modem bir sanat sergisi küratörünün yaptığı gibi nadide (ya da sık rastlanan) güzel bir parçayı zevksiz objelerin, enkazların yanına, çökmekte olan mekânlara yerleştirmeye benziyor.

Estetik düşkünlüğünden çok estetik düşmanlığı, kendilerinde ve kendilerinden bulamadıkları estetiği yanlarına çekerek yine estetik-dışı kılma, estetik-dışı hale getirme arzusu olabilir mi bu?

Bu familyanın erkeklerinin çapkınlıktan anladıkları bu olsa gerek: Estetik alanında bir “anti-kahramanlık” yani…

Hugh Hefner’in Playboy kızlarına yaptığı buydu. Robdöşambırının yakasını iyice açıp solaryum yanığı buruşuk göğsünü görünür kıldıktan sonra kızları kendi yanma dizerek onların bedenleriyle sınırlı o “altın oran”ı deforme etmek.

Playboy dergisi okuru ise estetik arayışına hiç emek vermiyordu zaten. Estetiği keşfe de çıkmıyordu. Estetiği bırakın üretmeyi, arayıp bulmasına bile gerek yoktu. Dergiyi kiosk’tan satın alıyordu ve “altın orantılı” kızların statik, donmuş göz temaslarında (bir fotoğraf ilkesi olarak “eye contact”) estetiğin boşunalığı ile karşılaşıyor, estetik arayışını gereksiz bir uğraş olarak hayatından çıkarıyordu. Bir sonraki sayfaya ya da sayıya kadar…

Donald Trump’ın da “First Lady”si güzel bir kadın. Ama sanki ikisinin arası pek de iyi değil. Resmi toplantı ve davetlerin, seçim mitinglerinin sergi objesine dönüştürülmüş Bayan Trump’la Başkan’ın ilişkisi yine bir estetik krizi olarak yaşanıyor dünya kamuoyunun gözleri önünde. Trump çiftinin ilişkisine nüfuz etme olanaklarımız sınırlı elbette. Ama görünen köy de kılavuz istemiyor.

Karikatürize iki etnik illüstrasyon

Ali Ağaoğlu’nun “girlfriend”leri ile ilişkisine ise karışmam, girmem. Her şey apaçık ortada olsa da, hatta Ali Ağaoğlu ilişkilerini kamuoyunun gözüne sokmak için elinden geleni ardına koymasa da ben karışmam.

Neme lazım!..

Zaten Trump’ın da, Ağaoğlu’nun da “estetikbozum” faaliyetleri kamusal alanda çok daha hayati etkileriyle gerçekleşiyor. Kentleri, kent estetiğini, kent mimarisini, kent siluetini, kent manzarasını bozarak, şehirlerin güzelliklerine el koyarak, yeşil alanların, deniz kıyılarının doğal estetiğinin, tabiatın ve topografyanın doğal altın oranının yanı başına statik iddialarını dikerek etkiliyorlar insan hayatını. Donald Trump ile Ali Ağaoğlu’nun benzerlikleri çok. İkisi de kuleler dikiyor, ikisi de devletten finansman garantisi ya da desteği alıyor, ikisi de gösteriş meraklısı, ikisi de para kazanmak için lise eğitimini yarıda bırakmış, biri üç defa (Trump), biri dört defa (Ağaoğlu) evlenmiş. Fark ise, biri Amerikan başkanı ama açıkçası başkanlığının pek bir kıymeti harbiyesi olduğunu sanmıyorum.

Konumuz ikisinin hayatında da belirleyici olan estetik unsur olduğu için şu teşhisi de koymadan geçemeyeceğim: Her ikisi de etnik kökenlerini müthiş “illüstre eden” tipler. Bir Alman ve İskoç melezi olan Trump’a baktığınızda Alman ve İskoç etnisitelerinin bütün tipik fiziksel özelliklerini en abartılı biçimimle görürsünüz. Beyaz üzerine biracı kırmızısı teni, ağardıkça kızılı daha fazla hatırlatan saç rengi vesaire…

Türkiye’de ise herhangi birine “Doğu Karadenizlilerin tipini bir ünlü üzerinden tarif et” dense, herhalde Ali Ağaoğlu ilk söylenenlerden biri olur. Yukarıda “illüstre” etmek derken, İngilizce sözcüğün birinci anlamı olan “örnekleme”den ziyade diğer anlamı “resimleme”yle bağlantılı şekilde özellikle “illüstrasyon”u çağrıştırmasını istedim bunun. Ancak Trump ve Ali Ağaoğlu’nda etnik illüstrasyon artık neredeyse “cartoon”a (karikatüre) geçmiş. Tabii ikisi de bu özelliklerinden alabildiğine yararlanıyor. Farkında değilmiş gibi yaparak ama çok iyi farkında oldukları da aşikâr biçimde, bütün halkla ilişkiler faaliyetlerinde komedi unsurunu özellikle kullanıyorlar.

Biri güldüre güldüre Amerikan başkanı oldu, ırkçılığı ve faşizmi komikleştirerek keyifle izlenir hale getirdi, diğeri güldüre güldüre iştahlı özel hayatını, servet şımarıklığını, rant hırsını, seksist agresyonunu bir komedi temsili olarak kamuoyuna kabul ettirdi, eğlenerek takip edilmesini sağladı.

Çareler bolluğunda çaresizlik izlenimi

Tekrar Hugh Hefner’i de işin içine katarsak, onun o robdöşambrıyla (ki ben üçünü de hep hiç çıkarmadıkları ipek robdöşambrları içinde tahayyül ederim ya da beyaz pamuklu spa bornozu içinde) tahta benzer koltuğunda, rüküş yaşlılığını kuşanmış, yanında, ardında bir dizi tavşan (ki tavşan da bir anlamda bolluğu olmasa da hızlı çoğalmayı çağrıştırır) evet, tavşan kızlarla çektirdiği fotoğrafları bende hep çareler bolluğunun içinde bir çaresizlik izlenimi uyandırır.

Donald Trump da sadece paranın değil artık uluslararası siyasetin de sağladığı çarelerin bolluğu içindedir ama yine de çaresizdir.

Pervasız özgüven ve şefkat ihtiyacı

Ali Ağaoğlu ise paranın satın alabileceği bütün çarelerin, bütün güzelliklerin ortasındadır ve o da yine çaresizdir.

Bazen ortak, bazen özel sebeplerden bu çaresizliklerinin farkındalar ve meseleyi komikleştirerek atlatmaya, kendilerine toplumda şefkat duyulmasını sağlamaya çalışıyorlar.
Komedi unsuru, bu gibi durumlarda sermayenin ve hatta siyasetin de sık kullandığı bir araçtır; şefkat ve anlayış dilenmenin bir yolu…

Profesyonel komedyenlerde de öyle değil midir zaten, seyirciyi güldürür güldürür, sonunda ondan şefkat dilenirler.

Ali Ağaoğlu’nun inşaat projeleri için çektirdiği ve kendi oynadığı reklam filmlerini izlerken de hep bunu hissetmişimdir.

Pervasız bir özgüven ile çaresiz bir şefkat ihtiyacı arasında gidip gelen bir adam…

Estetiği tahrip ve deforme etme eğiliminden elde ettiği serveti için etik meşruiyet arayışında olan sıra dışı bir müteahhit…

Peki, bu adamların o renkli maskelerinin gözaltlarındaki bu belli belirsiz, küçücük gözyaşı makyajı yeter mi, yetecek mi toplumdan, dünyadan, insanlıktan, insanlığımızdan, hayatımızdan istediklerini elde etmelerine?!

Ahmet Tulgar-Cumhuriyet

SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Ali Ağaoğlu: Çaresiz müteahhidin estetikle kavgası

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek bunu kabul etmiş olursunuz.