İstanbul 17°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • EmlakNews.com.tr
  • Bir Kağıt Mimarının Hayali Dünyası: Nazimî Yaver Yenal

Bir Kağıt Mimarının Hayali Dünyası: Nazimî Yaver Yenal

Erken Cumhuriyet döneminin mimarlarından Nazimî Yaver Yenal, Türkiye’nin ilk ve tek kağıt mimarı olarak anılıyor. Yenal hakkında yıllardır araştırmalar yapan ve geçtiğimiz yıl açılan “Bir Kağıt Mimarının Hayali Dünyası: Nazimî Yaver Yenal” sergisinin küratörü olan birincilik alan mimarı, inşa edilmeyen eserleri nedeniyle bu şekilde tanımlıyor…

Nazimî Yaver Yenal’ı Türk mimarisi açısından nasıl tanıyoruz?
Nazimî Yaver Yenal, 1904 senesinde İstanbul’da, Fatih’in Alemdar Mahallesi’nde dünyaya geliyor. İstanbul’un işgalinin devam ettiği dönemde Sanayi-i Nefise Mektebi’ne kaydını yaptırıyor. Okul yıllarında kısa sürede yeteneğiyle öne çıkıyor ve her sene öğrenciler arası yarışmalarda birincilik alıyor.

Akademinin bu dönemdeki eğitim anlayışını yansıtan çizimler oldukça sınırlı. Yenal’ın arşivinde, Osmanlı İmparatorluğunun geniş coğrafyasındaki ilk ve tek mimarlık eğitim kurumu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki eğitim dönemine ait 12 adet çizim mevcut. Birincilik aldığı bu çizimler, hem akademinin öğrencilerden beklentilerini hem de akademide verilen eğitim metodolojisini çok iyi yansıtıyorlar.


Nazimî Yaver Yenal öğrenciyken birincilikler aldı

1925 senesinde Yenal henüz bir öğrenciyken, Cumhuriyet tarihinde açılan ülkenin ilk mimarlık yarışmasını kazanıyor. Bu yarışma, yeni başkent Ankara için bahçe içinde tek ve iki katlı konut tasarımı yarışması. Aynı sene Cumhuriyet döneminde İstanbul’da açılan ilk mimari yarışmayı da kazanıyor; Haydarpaşa Garı’nın çatısının tamiri projesi.

1917 senesinde, dünya harbinde sabotaja uğrayarak hasar gören gar binası için bakanlık bir proje yarışması düzenliyor. Yenal’ın ödüllü her iki yarışma projesi de uygulanmıyor. Aynı şekilde kariyeri boyunca hemen hiçbir yaptığı proje hayata geçirilmiyor.

Adına düzenlediğiniz sergide Nazimî Yaver Yenal’ı “kâğıt mimarı” olarak isimlendirdiniz. Bu tam olarak ne demek?
“Kâğıt mimarı” terimi tarihsel olarak İtalyan mimar Giovanni Battista Piranesi ile 18’inci yüzyıl sonu Aydınlanma döneminin Fransız mimarları Claude-Nicolas Ledoux ve Etienne-Louis Boulle’nin çalışmalarıyla ilişkilendirilse de ilk kez 1930’lu yılların Sovyet Rusya’sında, resmi ideoloji tarafından on yıl öncesinin avant-garde Rus mimarlarının çalışmalarını kötüleme amacıyla kullanılıyor.

Kâğıt mimarlığının bugünden bakınca nasıl bir gücü var?
Kâğıt mimarlığı, gücünü inşa eylemiyle ilişkili ölçek, strüktür, arsa, işveren ve bütçe gibi etkenlerin yokluğundan alıyor. Kendisi için üreten mimar, hayal gücüne dayanan bir serbestlikle tasarlıyor. İnşa edilmeyen ve kimseyle paylaşılmayan tasarımlar, kamusal bir sanat alanı olan mimarlığı özelleştiriyor.

Bu yüzden kâğıt mimarlığı üretiminin doğru anlaşılabilmesi için, içerdikleri tasarımlar kadar yaratıcısı üzerinden de bir okuma zorunluluk taşıyor. Yani, bir kâğıt mimarı olarak birey önemli.

Bu anlamda Yenal örneğinde, sergide ziyaretçileri bir mimari tasarım değil, İbrahim Çallı tarafından resmedilen Nazimî Yaver’in beyaz önlüklü portresi karşılıyordu.

Yenal kariyeri boyunca önemli yarışmalara katılıyor, ödüller alıyor. Ödül bu anlamda mimarı, sanatçıyı nasıl etkiliyor?
Yenal kimi tasarımlarının gerçekleşmesine çabalıyor; Radyo Evi, Anıtkabir proje yarışmaları katılımları gibi. Mansiyon alıyor ama projeler hayata geçirilmiyor. Elbette hayal kırıklıkları ayrı ayrı hikâyeler anlatıyor. Kimi tasarımlarında ise inşa düşüncesi kesinlikle mevcut değil. İnşa edemeyince, kendisi için ürettiği çizimlerle alternatif bir üretim alanı yaratıyor. Yenal, çok üretken bir mimar ama inşa etme anlamında değil, mimari çizim anlamında üretken.

Tabii Paris ve Berlin dönemi de var kariyerinin. Berlin o dönem için önemli bir merkez. Bauhaus’tan nasıl etkileniyor? Bu dönemin yansımalarını meslek hayatında nasıl görüyoruz?
Nazimî, 1927-28 döneminde, Güzel Sanatlar Akademisinin düzenlediği ilk mimari Avrupa konkurunda birinciliği alarak Paris’e ve ardından Berlin’e gönderilme mükâfatı kazanıyor. Paris deneyiminin Yenal’ın üretimlerindeki etkisi oldukça ilginç, zira o sırada şehrin mimarlık ortamında art deco hâkim olmasına rağmen modernizmle ilgileniyor.

1931 senesinde yerleştiği Berlin’de ise modernizmi daha da sahipleniyor. Burada Almanya’nın en önemli mimarlarından, “Yeni Nesnellik” hareketinin öncülüğünü yapan Hans Poelzig’in, “Meister Atelier” isimli “atölye-okul”una Türk Sefareti aracılığıyla kabul ediliyor.

Peki Türkiye’ye dönüşü?
1932 senesinde dönüyor Türkiye’ye. Önemli bir yıl, çünkü 1929 Büyük Buhranı’nın ülkeye vardığı ve bunun sonucunda Atatürk’ün Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planını ortaya koyduğu sene. Ekonomik kriz sonucu kamusal inşaat üretiminin tamamı devlet eline alınıyor. Akademi içerisinde devletin, inşaatları kontrolü amacıyla bir “Tatbikat Bürosu” kuruluyor ve başına Akademi’nin Mimarlık Bölümü Şefi Ernst Egli getiriliyor.

Egli ve dolayısıyla Akademi, kamu yapıları projelerinin onayından sorumlu. O yıllarda Akademi’de olmak demek mimarlık üretiminin merkezinde olmak demek.

Bu tabloda Yenal nasıl pozisyon alıyor?
Yenal, İstanbul’a dönüşüyle oldukça iyi tanıdığı akademik ortamda eğitmenliğe başlıyor. Akademik kariyeri erken Cumhuriyet döneminin, ülke için çalışmayı serbest mimarlığa yeğleyen idealist mimar tipiyle oldukça uyumlu. Ancak bir kurum içerisinde yer almak, birey olarak öne çıkmayı doğal olarak engelliyor. Zamanla Yenal’ın kariyeri ister istemez bir akademisyen memur mimar olarak dönüşüyor.

Kâğıt mimarisinde bir müşteri ve değişken söz konusu olmadığı için mimar oldukça serbest. Bu nedenle fütüristik tasarımlar mı söz konusu?
Hayır, Yenal’ın tasarımları her dönemde işlevsel ve gerçekçi. Çalışmaları sosyal misyonlar yüklenmiyor ve spekülatif ya da ütopik değiller. Tasarım sorunlarını salt eğitsel deneyler olarak ele alıyor.

Peki inşa edilen herhangi bir tasarımı var mı?
1945-1949 seneleri arasında Şişli’de, İstanbul Vakıflar Baş Mimarı görevindeki Vasfi Egeli tarafından Cumhuriyet döneminin ilk anıtsal camisi olan Şişli Cami inşa ediliyor. Külliyenin 17’nci yüzyıl klasik Türk mimarisini yansıtan süsleme programının detay çizimleri, Nazimî Yaver Yenal ile Vahan Kantarcı’ya aittir. Onikigen planlı şadırvan Nazimî Yaver’in bildiğimiz tek eseridir.
Şişli Cami projesi, onun öğrencilik yıllarından itibaren son derece hâkim olduğu mimarlık tarihi konusundaki engin birikiminin tek dışavurumudur. Şişli’de Yenal’ın usta desenciliğiyle yeniden canlandırdığı klasik Türk motif ve biçimlerle betonarme teknolojinin birlikteliği, günümüzün popüler ve muhafazakâr cami tipolojisine prototip oluşturur.

“Bir gün bir depodan çıkacaklar”

Yenal’ın iç mimari çalışmaları da oldukça önemli…
İç mimari ya da o dönemdeki ismiyle dâhili mimari, Nazimî Yaver’in kariyerinde büyük yer tutuyor. Türkiye’de akademik anlamda ilk mobilya tasarımı eğitimi Avusturyalı Philipp Ginther ile başlıyor. Nazimî, Türkiye’ye döndüğünde Ginther’in yanında asistanlığa başlıyor.

Kurtuluş Savaşı’nın ardından Osmanlı hanedanı ülkeden ayrılınca Yıldız Sarayı Şale Köşkü uluslararası konferanslara tahsis ediliyor. Burada düzenlenecek Balkan Konferansı için kullanılacak mobilyaları tasarlamak üzere yarışma düzenleniyor. Bu tasarımlar birebir uygulanıyor ve mobilyalar senelerce farklı organizasyonlar için kullanılmaya devam ediliyor.

Arşiv fotoğraflarından takip edebildiğimiz ve varlığından emin olduğumuz Balkan Konferansı için üretilen Yenal tasarımı mobilyalara ulaşmaya çalıştık ancak başarılı olamadık. Ya imha edildiler ya da umuyoruz bir gün bir depodan çıkacaklar.

Yenal’ın hemen hiçbir çizimi hayata geçmemiş olsa da mimari ve tasarım düşüncesi adına bizi etkilediğini söyleyebilir miyiz?
Nazimî’nin Berlin’de yaşadığı dönem Weimar Almanya’sı, tüm ekonomik ve politik olumsuzluklara rağmen, mimarlığın amaçlarını sorgulayan, kriz içindeki bir ülkede seri üretimin, prefabrikasyonun, toplu konut çalışmalarının yavaş yavaş yerlerine oturduğu bir arayış dönemi. İlk önemli toplu konutlar Avusturya ve Almanya’da yapılıyor.

Nazimî bunların hiçbiriyle ilgilenmiyor. Bu eleştiri sadece Yenal’a değil, o sırada Avrupa’da öğrenim gören tüm genç Türk mimarlar için. Avrupa’nın yüksek kültürüyle, sinemalarla, tiyatrolarla, evlerle ilgileniliyor. Ama fabrika planlaması, ekonomik konut üretimi ya da standardizasyon üzerine çalışmak akıllarına gelmiyor.

Çizimler etkili olsaydı bu etki yalnızca üslup üzerinden bir değişim yaratabilirdi. Çizimlerde üslup üzerine bir sorgulama var, fikir olarak yok. Mimarlık üretiminin düşünce yapısını değiştirmekten oldukça uzaklar.

Siz nasıl başladınız Yenal hakkında araştırma yapmaya?
Nazimî Yaver ile tanışmam antikacı bir dostumun telefonuyla mümkün oldu. Beni arayarak, 1990 senesinde Kadıköy’de farklı sahaflardan birkaç ay içerisinde topladığı ve yaklaşık yirmi beş senedir özenle muhafaza ettiği 255 parçalık Nazimî Yaver Yenal arşivinden bahsetti. Bu görüşme sonrası kendisinden devraldım arşivi ve araştırmaya başladım.

Mimarın arşivi bundan mı ibaret?
Yenal, çizimlerini akademideki iki gözlü odasının arka bölümünde yıllarca koruyor. Orası bir nevi nadire kabinesi. Emekli olunca da koleksiyonunu evinde muhafaza etmeye başlıyor.

Ölümüne kadar da arşivini genişletmeye devam ediyor. Evi, nadireyle çöpün iç içe geçtiği, aralarındaki ilişkilerin sadece Nazimî Yaver tarafından bilindiği bir kişisel mimari müze haline geliyor.
Ancak 1987 senesindeki vefatından sonraki süreçte koleksiyonun büyük bir bölümü maalesef imha ediliyor. Bu sergiyi düzenlememize olanak tanıyan, koleksiyonun oldukça ufak bir bölümü.

Osmanlı ve erken Cumhuriyet mimarlığıyla ilgili kapsamlı bir arşiviniz ve dikkat çekici çalışmalarınız var. Bir önceki sergi konunuz Mimar Edoardo De Nari gibi. Sırada ne var?
Geçtiğimiz senelerde yine İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde, “Değişen Zamanların Mimarı: Edoardo De Nari” sergisini düzenlemiştik. Yenal’dan farklı olarak De Nari diplomasız bir mimar ve çok sayıda inşa edilmiş binası mevcut.

İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçiş süresince üretilmiş 50 seneye yayılan ve bu anlamda Türkiye şartlarında oldukça ender olan bir arşivi, sadece mimari üslup anlamında değil, sosyal anlamda da değerlendirmeye gayret etmiştik. Mimarlık tarihi çalışmaları çoklukla sadece mimarlar üzerinden yapılıyor.

Ancak mimarlık gerçekte kalfalar, dekoratörler, zanaatçılar gibi çok aktörlü birtakım çalışması ve üretim sürecindeki bu önemli iş birlikleri çoklukla göz ardı ediliyor.

Merve Akbaş-TOKİ Haber

SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Bir Kağıt Mimarının Hayali Dünyası: Nazimî Yaver Yenal

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek bunu kabul etmiş olursunuz.